İLAHİ SÖZLERİ
EMRULLAH COŞKUN - KARA YÜZÜM
Kara yüzüm süre gelsem
Sana canım vere bilsem
Nur cemalin göre bilsem
Ya Muhammed ey can Ahmet
Senin Ravzan güzel kokar
Hasretin bağrımı yakar
Senin tenin güzel kokar
Hasretin bağrımı yakar
Gözyaşlarım çağlar akar
Ya Muhammed ey can Ahmet
Peygambersin ahir zaman
Mahşer günü eyle aman
Seni bilen bulur iman
Ya Muhammed ey can Ahmet
Senin Ravzan güzel kokar
Hasretin bağrımı yakar
Senin tenin güzel kokar
Hasretin bağrımı yakar
Gözyaşlarım çağlar akar
Ya Muhammed ey can Ahmet
Eşiğine yüzün sürsem
Arzu halim diye bilsem
Nur elinden öpe bilsem
Ya Muhammed ey can Ahmet
Senin Ravzan güzel kokar
Hasretin bağrımı yakar
Senin tenin güzel kokar
Hasretin bağrımı yakar
Gözyaşlarım çağlar akar
Ya Muhammed ey can Ahmet
HASAN KILIÇATAN - EBEDA
Ya Rab haberin nerden alalım ?
Bir kamil mürşide varalım,
Hakkın yoluna kurban olalım.
Bir anda sabah olmaz ebeda,
Gözüme uyku girmez ebeda,
Gönlüm teselli bulmaz ebeda,
Gönül kuşunu eyleyemedim,
Dünyaya mesken bağlayamadım,
Yandı yüreğim ağlayamadım,
Bir anda sabah olmaz ebeda,
Gözüme uyku girmez ebeda,
Gönlüm teselli bulmaz ebeda,
Tazedir solmaz, hakkın gülleri
Mestane gezer, saadet kulları,
Gayet incedir, hakkın yolları.
Bir anda sabah olmaz ebeda,
Gözüme uyku girmez ebeda,
Gönlüm teselli bulmaz ebeda,
Ya Rab Er-Rahim, ey lütfü Kerim,
Yoluna kurban canım var benim,
Ya Rab sen varken kime gideyim ?
Bir anda sabah olmaz ebeda,
Gözüme uyku girmez ebeda,
Gönlüm teselli bulmaz ebeda
MEDİNEYE VARAMADİM
Medineye varamadim
Gül kokusu alamadim
Ben Rasül'e doyamadim
Yaraliyim yarali yarali
Kabenin örtüsü kara
Açti yüregime yara
Bulunmaz derdime çare
Yaraliyim yaraliyim yarali
Hacerül Esvedin tasi
Akittin gözümden yasi
Bulunmaz Rasül'ün esi
Yaraliyim yaraliyim yarali
Elimden tut kaldir beni
Ya vuslata erdir beni
Çok aglattin güldr beni
Yaraliyim yaraliyim yarali....
O GECE SENDİN GELEN
Arşın kubbelerine adı nurla yazılan
İsmi semada Ahmed yerde Muhammed olan
Yedi katlı göklerde hak cemalini bulan
Evvel ahir yolcusu ya Hz.Muhammed
Sağnak nur yagmurları inerken yedi kattan
O gece sendin gelen ezel kadar uzaktan
Melekler her zerreye müjde verirken Hakk'tan
O gece sendin gelen ya Hz.Muhammed
Güneşler o gecenin Nur'una secd ederken
Yıldızlar meşk içinde kainat vecd ederken
Bütün Hamdü senalar yüce Rabb'e giderken
O gece sendin gelen ya Hz.Muhammed
Ka'be'de şirk taşları Putlar yere dönerken
Cehalet bayrakları birer birer inerken
Bin yillik küfr ateşi ebediyyen sönerken
O gece sendin gelen ya Hz.Muhammed
O gece Save gölü mucizeyle kururken
Kisra saraylarında sütünlar savrulurken
Arz'dan Arş'a alemler rahmetini bulurken
O gece sendin gelen ya Hz.Muhammed
Sen ki dogum kumdağı ak bulutla örülen
Doğar doğmaz ALLAH'a secde emri verilen
Anlında alemlere rahmet tacı görülen
Kainat efendisi ya Hz.Muhammed
Sen ki güzel huyların ahlakın meş'alesi
Sabır doruklarında Beşer'in en yücesi
Senin cennet mekanın fakirlerin hanesi
Gönüller hazinesi ya Hz.Muhammed
Sana şahit sonsuzlar ezelden beri her an
Sana şahit ayetler her zerre ve her mekan
Senden uzak kalmaya nasil dayanır ki can
Sen her canda canansın ya Hz.Muhammed
MIrac gecesi bir bir açılıyorken gökler
Seni selamlıyorken her katta peygamberler
Öyle bir an geldi ki durdu bütün melekler
Hakk'a yanlız yürüdün ya Hz.Muhammed
Gönül gözü görmeyen can gözünü neylesin
Dünyada dönmeyen dil mahşerde ne söylesin
Mevla bütün beşeri ümmetinden eylesin
Sancağının altında ya Hz.Muhammed
Hakk ile kul vuslatı o ilahi düğünde
Hiç kimseden kimseye fayda olmayan günde
Hasatları has tartan o terazi önünde
Noksanlarım bağışlat ya Hz.Muhammed
Biliriz ki hükmü yok bu dünya ni'metinin
Gönüldür sermayesi ahiret servetinin
Sana salat ve selam gönderen ümmetinin
Cennetler şahidi ol ya Hz.Muhammed
CENNETTE
Gelin bizde seyredelim gelini, gelini,
Fatma ana tel, tel etmiş saçını, saçını,
Bağışlatmış ümmetinin suçunu, suçunu,
Muhammedin düğünü var cennette, cennette.
O serverin bir gülü var cennette, cennette.
Ayağına giymiş sedef nalını, nalını,
Hep melekler kınalamış elini, elini,
Asya Ana, Meryem Ana gelini, gelini,
Muhammed’in düğünü var cennette, cennette,
O serverin bir gülü var cennette, cennette.
Cennetin yolunda güller açılır, açılır,
Üzerine misku anber saçılır, saçılır,
Düğüne gelene hulle biçilir, biçilir,
Muhammed’in düğünü var cennette, cennette,
O serverin bir gülü var cennette, cennette.
Cennetin yolunda saf, saf melekler, melekler,
Arş katında kabul olur dilekler, dilekler,
Düğüne gelmişler bütün melekler, melekler,
Muhammed’in düğünü var cennette, cennette,
O serverin bir gülü var cennette, cennette.
MEKKE
Karanlığın ortasında,
Parlayan bir güneş gibi,
İmanın doğduğu şehir,
Mekke, Mekke güzel şehir.
Döneceğız, döneceğiz,
Vahyin kalbi döneceğiz.
Geleceğız, geleceğiz,
Mekke bir gün geleceğiz.
Bir kuş olsam, uçsam sana,
Süzülsem sokaklarına,
Çiğdem olsam, çiçek açsam,
Kavuran o toprağında.
Döneceğız, döneceğiz,
Vahyin kalbi döneceğiz.
Geleceğız, geleceğiz,
Mekke bir gün geleceğiz.
Senden uzak kalabilmek,
Taşlar gibi yürek ister,
Zalimin eline komak,
Zulüm olmaklığa yeter.
Döneceğız, döneceğiz,
Vahyin kalbi döneceğiz.
Geleceğız, geleceğiz,
Mekke bir gün geleceğiz.
Kavrar yürek, kalkar bilek,
Sana İbrahim’ler gerek,
Eteğinde her bir yürek,
Bir gün haykıracak; lebbeyk!
Döneceğız, döneceğiz,
Vahyin kalbi döneceğiz.
Geleceğız, geleceğiz,
Mekke bir gün geleceğiz.
ABDURRAHMAN ÖNÜL - KERBELA
Medine halkı ayakta!
Hüseyinim gitme!!!
Kararı karar dil hakim gidecekti;
Abdullah bin Muti meşhur sahabi gelecek
Hüseyinin boynuna sarılacak
Hüseyinim Kurbanım olayım gitme diyecekti
Kurbanın olayım!!!
Tuza halkına güvenme kurbanın olayım gitme;
Hüseyin!!!
Osman gibi vururlar senide
Osmanı musafın başında öldürdüler
O nasipsiz insanlar
Gitme Hüseyin!!!
İmam Hüseyini vurdular
Kolun kanadın kırdılar
Al kanlara boyadılar
Kerbela'da
İki gündür su içemiyorlardı
Bir damla neki bir damla ne!
Çocuklar feryad ediyordu su diye
Anaların sütü kurumuştu su yoktu
Bir damla su verin dedi
Yok diyorlardı
İsyan etti Hüseyin komutanla konuşurken
Allah(c.c)dan korkun dedi
Şu fırat ve dicleden
Şu anda yahudiler ve hristiyanlar su içiyorlar
Siz peygamber torunlarına bir damla su vermiyorsunuz
İmam Hüseyin susamıştı
Bir yudum su aramıştı
Ana yüreği yanmıştı
Kerbela'da
Tatlı bir su içerken kerbelayı hatırlayın
Peygamber torunlarının nasıl susuz şehid olduklarını hatırlayın
İmam Hüseyin Şehid oldu
Gül bahçemde güller soldu
Topraklar kan ile doldu
Kerbelada...
PEYGAMBERİN GÜLLERİ - YETİM KIZ
Yetim kızın başını okşayan mübarek el
Bende yetim bir kızım ne olur bana da gel
Yetim kızı kendine evlat sayan Muhammed
Bende yetim bir kızım beni yavrun kabul et
Gül sevgin yeter bana ey sevgili Resulüm
Öyle muhtacım sana ne verirsen kabulüm
Ya Resulallah kimsesizlerin sahibi senmişsin...
Öyle demişti dedem.
Bugün,sokakta çocuklar sek sek oynarken yine aralarına almadılar beni ittiler,çok üzüldüm ağladım.
Dedemle babaannem teselli etti
Ya Resulallah uyurken de oyuncağıma sarılıp yatıyorum
Bazen teselli ediyor ama çoğu zaman ağlıyorum,
Benimde annem olsa bana masal okur ninni söyler uyuturdu,
Benim annem de babamda sensin ya Resulallah!
Benim başımıda sen okşa ,benide sen sev!
Biliyorum geliyorsun başımı okşuyorsun üstümü örtüyorsun,
Çünkü bazı geceler kalktığım da biri üzerimi örtüyor,
Benim annem de babam da sensin ya Resulallah!
Sensin yaResulallah!Sensin yaResulallah!
Yetim kızı kendine evlat sayan Muhammed
Bende yetim bir kızım beni yavrun kabul et!
DURSUN ALİ ERZİNCANLI - KIRK YAŞINDASIN
Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah azze ve celle
Ya rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.
İşte
Bir yaşındasın,
Beni sa’d yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor beni sa’d yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık…
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında…
Hz.halime kucağına alıyor seni
Yeryüzünde bir gölgelik…seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli…
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor…
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni…
Altı yaşındasın
Medine-i münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve ümmü eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, ebva’da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke’ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu talip bir başka seviyor
Ya rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı ebva’ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik
Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen muhammed-ül emin’ sin
Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var
Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak rasul bekleyenlerin…
Hadi gel ey yâr!
Nurdağına davet var
İşte
Kırk yaşındasın
Hira nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ” ah! ” sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen nebiyullahsın
Sen habibullahsın
Sen rasulullahsın
Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe’deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
” amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ” diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş arş-ı Âla
” bu koşan kimdir ” diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed’ in kızı fatımatüz-zehra
Velilerin anası…
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
” ağlama kızım ” diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
“seni bizim elimizden kim kurtaracak” diyorlardı
Sen,
Sen ” allah! ” diyordun
Allah azze ve celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen ” allah! ” diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir’ de ” allah! ” diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi :
” anam babam sana feda olsun ” diyordu
Ya rasulallah
Medine-i münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar oğulları’nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
” beni seviyor musunuz ” diye sormuştun onlara
” seni çok seviyoruz ya habiballah ” demişlerdi
Sen de:
” allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum” demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar oğulları’nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun
Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak :
” görüyor musunuz ne kadar güzel ” demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti :
” anam babam sana feda olsun ya rasulallah, onu bana ver ”
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen ” hayır ” demediğini bile bile
” peki ” dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun ebu hureyre’ nin diliyle :
” benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler ”
Ve hz. enes ile paylaşmıştın özlemini
” beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim”
Sultanım!
Ey medine minberinde ” ümmeti, ümmeti ” diye hüznü giyen sevgili
Ey mekke mihrabında alemler hesabına ” allah! ” diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey’ at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik
Ya rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın..
DURSUN ALİ ERZİNCANLI - ELLİ İKİ GÜN
Alemlerin Rabbi olan Allah
Bir peygamber gönderecekse eğer
yıldızlarla duyurdu bu haberi
Kamer menzillerinde üç yıldız doğar
Üç yıldız kainatı bu haberle müjdeler
Şimdi son kez doğacak yıldızlar ..
Müjde üstüne müjde, nur üstüne nur gibi...
Şimdi son kez müjdeleyecek
o son aziz peygamberi ..
Elli iki gün..
Hanei saadette hüzün ve sevinç içice ..
Tesellisini bekliyor annelerin annesi
Eşini kaybetmiş hazin bakışlarıyla incisini bekliyor..
Belki o minik kalp atışlarını duyuyor,
Belki gözyaşı döküyor babasız dünyaya geleceğin..
Ama taşıdığı rahmetin farkındadır Hz Amine..
Tam elli iki gün
Ve yıldızların da ötesinde hazırlıklar...
Kuşlar bakışları ile mesafeler aşıyor..
Kuşlar dünyadan çok uzakta ama hızla dünyaya yaklaşmakta..
Tam elli iki gün var..
Mekkeyi mükerremede bir felaket haberi
Yemen valisi Ebrehe Kabe’ye saldıracak !..
Abdulmuttalibin alınan iki yüz devesi..
Mekke reisi develerini istiyor ..
"Kabe’nin sahibi Kabe’yi korur "
Ebrehe öfkeli:
“Onu bana karşı kimse koruyamaz diyor”
Kureyş’in ulusu son sözünü söylüyor ;
"Ben ona karışmam.... İşte sen işte o.. "
Elli iki gün var ..
Mekke halkı tepelere yürüyor, dağ başlarına..
Mekke boşaltılıyor..Harem-i şerif mahzun,
Abdulmuttalib mahzun ,Kureyş’in ulusu Kabe’nin halkasına tutunur ..
"İlahi dokunulmazlığı tehlikeye düşmüş olanları koru
Kabe’yi ve Kabe halkını koru ! "
Ve ardından o da yürür dağlara ..
Bir tek örtüsü kalır Kabe’nin ..Yemen alacası bir örtü ..
Hane-i saadet yalnız ,
Makam-ı İbrahim yalnız,
Hicri İsmail,Hacerul Esved Ve Kabe-i muazzama yapayalnız..
Ve kuşlar ...ayak yapılarından belli ki sadece uçmak için yaratılmışlar!!
Bir yere kesinlikle konmayacaklar !!!
Kuşlar hızla dünya semasına yaklaşmakta !!!
Elli iki gün !!!
Muhassab vadisinde Ebrehe’nin ordusu..
En önde devasa bir fil ...Ardında altmış bin sefil...
Kabe’yi yıkmak için harekete geçiyor..
Daha adımını atmadan fil Ebrehe’nin yol göstericisi Tufeyl yaklaşıp kulağına bir şey Fısıldıyor:
“Mamud sağ ve selametle geldiğin yere dön”
"Çünkü sen Allah’ın dokunulmaz kıldığı memlekettesin !"
Ve Tufeyl’de çekilir dağlara.. Ve fil dizlerinin üstüne çöker ..
Orduda bir kargaşa, ne oldu bu file !!
Yönü başka tarafa çevrilince koşuyor hem de delice bir süratle..
Ama Kabe’ye doğru döndürülünce yüzü, kapanıyor dizlerinin üstüne
Ucu sivri demirler sokuluyor ..Mamud kalksın ve yürüsün diye ..Ama nafile ..
Tam o esnada gökyüzünde Yemen tarafında bir karartı ..
Kaplara bir bulut gibi deniz üzerinden git gide yaklaşan ..
Yaklaştıkça netleşen bir karartı ..
Ve dehşetle açılan gözler ve sapsarı kesilen yüzler..
Bir ses “dayanabilecekseniz bakın!!!” diyor .
Çünkü gökten Ebabiller yağıyor
Yeryüzünde hiç görülmemiş kuşlar
İrili ufaklı ,bölük bölük, fırka fırka, birbiri ardınca
Başları vahşi hayvanların başı gibi
Gagalarında ve ayaklarında taşlar pişirilmiş çamurdan
Kanatları benek benek kar beyazı o ilahi nurdan
Ve alınlarında bir yazı “ El –Kahhar” !
Belli ki azap için yaratılmışlar
İşte başlıyor azap!!
Ebreheyle altmış bin kişilik ordusu ve sicim gibi yağan taşlar...
Taşlanmış yürekleri söküp çıkaran taşlar!
Elli iki gün var..
Kabe yalnız değil, Kabe sahipsiz değil ! Ve haykırıyor Kabe;
"Hani nerde ordunuz, hani gururlanıyordunuz, hani nerde kaçış yurdunuz
Hem nereye kaçıyorsunuz "
Takip eden ALLAH!!! nereye kaçacaksınız? takip eden ALLAH !
"Bugün fil ordusundan bu azabı tatmayan hiç kimse kalmayacak "
Ebrehe mağlup ....galib olan ALLAH
Biliniz ki sonunuz alevli bir ahdır
İntikam alanların en hayırlısı ALLAH ‘tır.
Ya Rabbi bugün ve bugünden sonra eğer bir Ebrehe ruhu ..
Toplayıp ordusunu yürürse haremine ...
Ne olur Ebabillerini gönderme
Muhammedi muhabbetle dolu bir tek kalpte duruncuya dek ..
Gönderme azap kuşlarını ...
O gün dağlara çekilen halk nasıl korku içinde izlediyse onları ..
Bugün Ebabiller izlesin bizi... Ve yeryüzü duysun sesimizi ..
Kabe’yi muazzamanın koruyucusu biziz
Çünkü biz ümmeti Muhammediz !
Ebabiller uzaklaşırken Mekke’den Kabe’yi muazzama gönüller sultanını bekliyor
Anneler annesi gülünü bekliyor
Tam elli iki gün var...
DURSUN ALİ ERZİNCANLI - ASIRLIK ŞİİR
Bir şiir daha başlıyor.
Ama bu, asırlık bir şiirdir.
On dört asırlık bir şiir.
Peygamber sohbetinin
Şiirleşmiş ifadesidir.
Şimdi o güne gidiyoruz.
Yine bir yolculuğa çıkıyoruz.
Yeni bir yolculuğa…
Zaman ötesi zamanda
Ulvi bir vakitteyiz
Ve sanki biz, şimdi Asr-ı Saadetteyiz.
İzhir ve celil otlarının o hoş kokusu yayılır.
Mecenne sularının sesi gelir uzaktan
Şame ve tufeyl dağları ninni söyler sahraya.
Herşey uysaldır.
Herşeyde nazlı bir gül edası.
O’nun edası…
Ve O’nun sohbeti.
Dinleyenler sahabe topluluğu.
Sanki başlarında bir kuş var,
Ve sanki o uçmasın diye pür dikkât
O’nu dinliyorlar.
Aileden, maldan ve amelden bahsediyor.
Sohbet bitince Abdullah b. Kürz izin istiyor;
“Ya Rasulallah!
Anlattıklarınızı şiir halinde söyleyeyim mi?
İzin verir misiniz?”
Hz. Peygamber;
“Olur.” Buyuruyor.
Ve Abdullah b. Kürz şiirine başlıyor.
Ailem, yaptıklarım ve ben sanki üç kardeşiz.
Ölüm yaklaştığında onları çağırıp konuşan biri gibiyiz.
Adam kardeşlerine der ki;
“Ölüm kapımı çaldı! Bana yardım edin.
Geri dönülmez bir yolculuk başlıyor.
Uzun ve güvenilmez.
Bu hal karşısında bana nasıl yardım edebilirsiniz?”
Malı der ki;
“Benden ayrılmadığın sürece
Her isteğini yerine getiririm
Ama ayrılık olursa aramızdaki dostluk biter.
İstediğini benden şimdi al.
Çünkü yakında ben, savrulan kumlar arasına katılacağım.
Başka insanların olacağım.
Beni sonraya bırakma, harca.
Hızla yaklaşan ölüm gelmeden,
Elini çabuk tut, hayır yap.”
Ailesi de şöyle der;
“Ben seni cidden sever,
Seni herkesten üstün tutarım.
Gücümü kuvvetimi senin için harcar, iyiliğini isterim.
Ama iş ciddileştiğinde senin için ölemem!
Ardından göz yaşı dökerim,
Yüksek sesle ağlarım,
Seni hayırla yâdederim.
Cenazende bulunur,
Gireceğin kabre kadar,
O son durağına kadar,
Hasretle tabutunu taşır,
Sonra geri dönerim.
Sanki aramızda hiç bir şey yokmuş gibi,
Hiç birbirimizi sevmemiş gibi,
Hiç birbirimizden sevgi görmemiş gibi…”
İşte insanın ailesi!
İşte desteği.
Ve işte gerçek yüzü.
Sonra ameli konuşur insana;
“Ben, senin kardeşinim” der
“Sarsıntıların dehşetli anında
benim gibi bir kardeş bulamazsın.
Benimle mezarda karşılaşacaksın.
Orda seni savunacağım.
Hesap günü, ağır gelmesi için gayret gösterdiğin kefeye oturacağım.
Beni unutma, değerimi bil!
Ben üzerine titreyen merhametli bir öğütçüyüm.
Seni hiç bir zaman yalnız bırakmam.
İşte senin amelin!
Vuslat günü kavuşacağın güzel amellerin!”
Abdullah bu şiiri okuyunca,
Rasulullah ve arkadaşları ağladılar.
İşte o günden sonra,
Hz. Abdullah,
Ne zaman ki bir topluluğun yanından geçse
Kendisini çağırır, şiirini okumasını rica ederlerdi.
O da okurdu.
Ve yine göz yaşı.
Yine çağlayan sahabe yürekleri!
Bu şiir asırlık bir şiirdi.
On dört asırdır okunan bir şiirdi.
Peygamber sohbetinin,
Şiirleşmiş ifadesiydi
DURSUN ALİ ERZİNCANLI - BEDİR
Hazırlanın uzunca bir yolculuk var şimdi.
Asr-ı saadete Cezîretül araba gidiyoruz.
Bismillah diyin
Bedir’e öyle girin
Gökte melekler, yerde siz
Ve bekleyin sessiz...
Gelince
İyi bakın onlara;
Hem kendi zamanlarının
Hem tüm zamanların en cesur yiğitleridir onlar
Gökte yıldız; yerde arslandır onlar
Yüz yirmi beş bin beden
Ama bir tek ruh,
Muhammedî ruhtur onlar
Aslanlar çıkmıştır Medine’den
Şimdi yoldadır Bedrin Arslanları
İşte bakın şu Hz.Umeyr
Aslan yavrusu.
Yaşı küçük diye geri çevirecek rasulullah
Ama öyle ağlıyor ki umeyr izin veriyor nebi
Ey sad bin ebi vakkas!
Sen bağla kardeşin Umeyr’in kılıcını
Boyu kısa bağlayamıyor.
Hz.Hamza’nın belinde iki kılıç duruyor.
Attığı her adım bir kalbi durduruyor.
Ey Hamza
Gördüğün hiçbir şeyden korkmazsın bu doğru
Ama heybetini gizli tut
Yürüyüşün ölümü korkutuyor.
Dinleyin Âlemlerin sultânını
O konuşunca rüzgar bile susuyor;
“Ey ashap! Hazır mısınız?”
Sad bin muaz ayakta:
“Ya Rasulallah!” diyor
“Seni hak dinle gönderen Allah’a andolsun ki,
Sen bize şu denizi gösterip dalarsan,
Biz de seninle birlikte dalarız.
Allah’ın bereketiyle yürüt bizi!”
Tebessüm buyuruyor Habîb-i Zîşan!
O, gülünce suya kanıyor susamışlar.
Güller açıyor yüreklerde.
Kederler unutuluyor.
O gülünce, cennetler yaratılıyor.
Gülüyor nebi ve yürüyorlar!
Mekke’de çekilen acılar dinmiş
Yürüyorlar!
Sanki yıldızlar yere inmiş.
Önlerinde Kâinatın Güneşi
İşte Hz.Ömer ve Hz. Ali
Biri Hattaboğlu!
Biri Haydâr-ı Kerrar!
Ve kolkola
Ölümün ağzına giriyorlar!
Bedir’de baba oğul,
Bedir’de kardeş kardeşe...
Mekke müşrikleri Üç yiğit istiyorlar önce
Üç yiğit gösterin aranızdan bize.
Melekler Alemlerin sultanına bakıyor
Kimi işaret edecek Sultan-ı Rasul.
Çünkü o işaret edince ay ikiye bölünüyor.
Acaba mübarek elleri kime uzanacak;
“Kalk ya Ubeyde! Kalk ya Hamza! Kalk ya Ali!”
Gördünüz mü yiğitleri!
Hamza’yı gördünüz mü?
Nasıl da salına salına gidiyor.
Ya Ali?
Sanki gökten iniyor, velilerin babası!
Ubeyde ayağından yara alıyor
Efendisine gidiyor hemen
“Ya Rasulallah, ben şehit miyim?” diyor
“Evet sen şehitsin”
Ve dua ediyor efendiler efendisi;
Rabbi Rahimine uzatıyor ellerini
“Allah’ım bana yaptığın va’dini yerine getir.
Allahım bu bir avuç insanı helak edersen,
Artık sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalmaz.
Bir fırtına kopuyor Bedir’de...
Hz.Mikail’in komutasında bin melek Rasulullah’ın Sağında!
Bir fırtına kopuyor Bedir’de
Hz. İsrafil’in komutasında bin melek Rasulullah’ın solunda
Ve bir firtina daha!
Hz. Cebrail,
Bin melekle Rasulullah’ın önünde
Üç bin melek alaca atlarla.
Ey Ebu Cehil!
Ne oldu?
Düğüne gider gibi çıkmıştın Mekke’den
Bedir’e çalgılarla, güle oynaya gelmiştin.
Sen Allah’ın Rasulünü
Ve O’na sevda çekenleri
Sahipsiz mi sanmıştın?
Dönüyorlar Bedir’den.
Esirler arasında Peygamber amcası Hz.Abbas!
Vakit gece...
Esirlerin elleri bağlı
Abbasın elleri sıkıca bağlı
Bir inilti yayılıyor geceye.
Uyuyamıyor rahmet peygamberi...
Ya rasulallah niçin uyumuyorsunuz?” diyor sahabiler.
“Amcamın iniltisi uyutmuyor beni”
ve hemen Ashâb-ı Güzin
Çözüyor peygamber amcasının ellerini.
Rasulullah öğrenince durumu emir veriyor:
“Tüm esirlerin çözün ellerini!”
Dönüyorlar Bedir’den,
Esirler arasında Peygamber damadı var.
Fidye karşılığı serbest kalacak.
Allah rasulüne bir gerdenlık uzatılıyor
Kızınız Hz.Zeynep göndermiş,
Beyinin fidyesi olarak...
Şefkat peygamberinin gözleri doluyor.
Çünkü bu gerdanlık,
Kızının düğününde Hz.Hatice’nin taktığı kendi gerdanlığıdır.
Yaşlı gözlerle konuşuyor nebi;
“ O’nu salıverseniz, gerdanlığı da zeynep’e gönderseniz olur mu?
“Olur Ya rasulallah sen üzülme!
Sen bize canlarımızdan daha azizsin!
Buyur, canımız feda sana yeter ki sen üzülme!”
Dönüyorlar Bedir’den
Sevgilileri dua ediyor
Peygamber duasıyla dönüyorlar;
“Kuluna yardım eden, dinini üstün tutan Allah’a hamdolsun.”
Hamdolsun Âlemlerin Rabbi’ne
Hamdolsun Âlemlerin Sahibi’ne...
DURSUN ALİ ERZİNCANLI - UHUD
Günlerden cuma...
Uhut a gelenler var.
Medine yolu toz duman...
Uhut a gelenler var.
Bir dağılsa da şu hava,
Görsek Medine-i Münevvere den Uhut a gelenleri.
Bir görsek Allah Rasulü nü
Ve eroğlu erleri...
Bakın göründüler işte;
Atının üzerinde evrenin efendisi!
Cihanın gözbebeği!
Uhut un sevgilisi!
Sağında ve solunda ashab-ı güzin
Önündeyse iki üveyk yürüyor;
Biri Sad bin Muaz,
Diğeri Sad bin Übade.
Allah ım bu ne edep
Atlarının bile başı yerde...
Bakın şu iki gence!
İkisi de onbeşinde...
Şu kısa boylu olanı Rafi bin Hadic!
Parmaklarının ucuna basıyor ki
Boyu uzun görünsün!
İyi ok attığı söylenince
İzin veriyor efendimiz.
Diğer gençse Semüre bin Cündüp...
Ağlayarak peygamberinin yanına gidiyor.
Ya rasulallah! diyor,
Rafi ye izin verdiniz. Bana niye izin yok?
Ben rafi yi güreşte yeniyorum.
Efendimiz tebessüm buyuruyorlar.
Ve bu iki ana kuzusuna güreş tutturuyorlar.
Semüre Rafi yi yenince güreşte,
Fahr-i kainat ona da izin veriyor.
Günlerden cumartesi...
Uhud a gelenler var.
İşte Ayneyn Tepesi-Okçular Tepesi-
Başlarında Abdullah bin Cübeyr
Sultanı dinliyorlar.
Düşmanı yendiğimzi görsenizde
Size haber vermedikçe, adam göndermedikçe
Yerlerinizden ASLA ayrılmayın!
Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi
Ben size adam göndermedikçe
Yerlerinizden asla ayrılmayın!
İki ordu da hazır...
İki ordu da harp nizamında...
Ve Uhud un kalp atışları dışında yeryüzü nefes bile almıyor!
Sessizliği bozan Kureyş in Sancaktarı dır.
Söylediği her söz küfür kokulu...
Benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar!
Bu bir meydan okumadır.
Cevapsa bir çift ayak sesi...
Gözler Uhud toprağında yürüyen bu ayaklarda...
Kime ait bu adımlar ki bastığı toprak ALLAH diyor!
Ve Esedullah namıyla Hz. Ali(R.A.) yürüyor.
Birkaç saniye, bir tek hamle...
ALLAH ın(C.C.) Arslanı dimdik ayakta
Kureyş in sancağı ise yerde...
Ardından bir başkası yükseltiyor sancağı
Ama bilmiyor ki bu defa kim var Uhud meydanında
Gökyüzünde yıldırımlar
Yeryüzünde Hamza var.
Asıl şimdi başladı Uhud un türküsü.
Tam üç katı düşmanla Peygamber(A.S.M) ordusu
Göz göze ve diş dişe.
Uhud da yiğitler var.
İşte: Ebu Lücane...
Kılıcın üzerinde bir yazı
Korkaklıkta ar
İlerlemekte şeref var!
İşte: Musab bin Umeyr...
Zırhını giyinince
Nasılda Peygamber e(A.S.M.) benziyor.
Ve döne döne savaşan Hz. Hamza...
Ben Allah ın(C.C.) Arslanı yım diyor!
Ebu Katade ye bakın.
Bakın bir ok fırlıyor müşrik yayından
Bir havayı yara yara geliyor.
Hedefte Rasulullah(A.S.M.) var.
İşte: Ebu Katade...
Okun Fahr-i Kainat a(A.S.M) doğru gittiğini görünce
ALLAH ı(C.C.) andı önce
Ve uzattı başını!
Ok Katade nin gözüne saplandı.
Uhud da yiğitler var...
Şirk ordusunu bozguna uğratan...
Ömer bin Hattab a bakın
Gözleri çakmak çakmak...
Ama telaş var yüzünde Hz. Ömer in(R.A.)
Bu ne hal ey Ömer...
Düşman hüsran yaşarken
Zafer kaznılmışken
Bu ne hal ey koca Ömer!
Niçin okçular tepesine bakıyorsun?
Neler oluyor orda?
Niye iniyor okçular Ayneyn Tepesi nden?
Allah Rasulü(A.S.M) haber vermeden niye iniyorlar?
Ey Abdullah bin Cübeyr!
Durdursana okçuları!
Durun, Allah(C.C.) aşkına durun!
Arkanızdan düşman geliyor, inmeyin yerinizden.
Sahabe sendeliyor inmeyin yerinizden.
Kainat yalvarıyor inmeyin!
Sultanlar Sultanı nı(A.S.M) incitecekler, inmeyin!
Peygamber(A.S.M) ordusu iki ateş arasında...
Efendimizin(A.S.M) etrafında on beş sahabe...
Bakın, mübarek elleri Rasulullah ın(A.S.M.)
Yüzüne kapanıyor!
Kainatın affı için semaya kalkan eller
Şimdi kan içinde!
Yetiş Ey Ebu Ubeyde!
Nur saçan yüz kan içinde!
Zaman donuyor sanki,
Ve dudaklarının arasından birşey düşüyor.
Kıpkırmızı bir yakut gibi
Peygamberin(A.S.M.) mübarek dişi!
Uhud Dağı nı bir titreme alıyor.
Zaman donuyor sanki,
Ve gökler yırtılıyor!
Uhud Dağı nı bir titreme alıyor!
Kimse Uhud a ilişmesin.
Çünkü bir ses geliyor altı yerden!
Muhammed in(A.S.M.) dişi yere düşmesin!
Ve Cibril-i Emin yaratıldığı günden beri,
En hızlı inişiyle iniyor!
Çünkü altı yönden bir ses geliyor!
Yere düşmesin Muhammed in(A.S.M.) dişi!
Kara bulutlar çöktü Uhud a!
Bir ses ortalığı velveleye verdi:
Muhammed(A.S.M.) öldürüldü!
Muhammed(A.S.M.) öldürüldü!
Eğer O(A.S.M.) öldürüldüyse ben niye yaşıyorum!
Diyen Enes bin Nad atıdı küfrün alevleri arasına!
Artık yaşlı gözler Sevgili yi(A.S.M.) arıyor.
Kab bin Malik Hz. sesi duyuldu:
Rasuluh(A.S.M) yaşıyor,
Allah(C.C.) ın Rasulü(A.S.M.) yaşıyor,
Onu(A.S.M.) miğferinin arasından ışıl ışıl parlayan gözlerinden tanıdım.
Habibullah(A.S.M.) yaşıyor.
Onu(A.S.M.) şefkat dolu gözlerinden tanıdım.
Ashab-ı Güzin in sevincine bir bakın!
Uhud un sevincine bir bakın!
Hz.Hamza duydu ya bu yeter!
Rasulullah(A.S.M.) yaşıyor ya bu yeter!
Yine daldı Hamza Kureyş in dalgalarına!
Ama savaşırken bir ara sendeledi Hamza.
Ve boşlukta bir mızrak belirdi.
Ey Hamza! Uhud u her anışımızda kaç mü min girmek ister mızrakla senin arana?
Kaç mü min keşke ben öleydim, keşke mızrak benim sineme saplansaydı der?
Ama Şehidlerin Seyyidi sensin!
Şehidlerin Efendisi sensin!
Uhud da şehidler var...
Şehidlerin Seyyidi Hamza var Uhud da!
Rasul-i Zişan ın(A.S.M.) gözlerinden boşalan yaş,
Hamza yı yıkar gibiydi!
Fahr-i Kainat(A.S.M.) hiç bu kadar elem duymamıştı!
Hiç bu kadar üzülmemişti!
Ve amcasına hiç böyle seslenmemişti:
Ey Rasulullah ın(A.S.M) amcası Hamza;
Ey Allah(C.C.) ın ve Rasulü nün(A.S.M) Arslanı Hamza;
Ey hayırlar işleyen Hamza;
Ey Rasulullah a(A.S.M) koruyucu olan Hamza;
Allah(C.C.) sana rahmet etsin!
Eğer senden sonra yas tutmak gerekseydi;
Sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım!
Ve bir ayet yankılanıyor Ahzab dağında:
(Bismillahirrahmanirrahim-Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla!)
Mü minlerden öyle yiğitler vardır ki,
Onlar Allah(C.C.) a verdikleri sözde sadakat gösterdiler.
Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar
çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi.
Kimisi de şehid olmayı bekliyor.
Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler...
DURSUN ALİ ERZİNCANLI - HABİBULLAHI SEVMEK
Habibullah’ı sevmek
Hz. Amine gibi…
Son nefesinde elinden şefkatle tutup
Seslenmişti O’na;
Ey dehşetli ölüm okundan,
Allah’ın yardım ve ihsanıyla,
Yüz deve karşılığında kurtulan zatın oğlu!
Allah, seni aziz ve devamlı kılsın,
Eğer rüyada gördüklerim doğruysa,
Sen, Celal ve İkram sahibi olan Allah tarafından,
Ademoğullarına helal ve haramı bildirmek üzere,
Peygamber gönderilecesin.
Sen, ceddin ibrahim’in teslimiyet ve dinini tamamlamak için gönderileceksin.
Allah, seni putlardan ve putperestlikten koruyacak ve alıkoyacaktır.
Her yaşayan ölür her yeni eskir,
Evet, bende öleceğim,
Fakat ismim ebedi olarak yad edilecektir.
Çünkü tertemiz bir evlat doğurmuş,
Arkamda hayırlı bir yad edici bırakmış bulunuyorum.
Ve huzurla kapanan anne gözleri…
Ve acıyla ıslanan minik gözbebekleri.
Seneler sonra,
Bir sefer dönüşünde
Ebva’dan geçerken
Aziz ve muhterem annesinin kabrini ziyaret ediyor ve ağlıyordu,
O’nun ağladığını görünce Sahabe de ağlamaya başladı.
Ve gözyaşlarının sebebini söyledi;
“Annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım.”
Habibullah’ı sevmek
Necaşi gibi
Habeşistana hicret eden mekkeli müslümanları dinleyince kendini tutamadı,
Sizi ve yanından geldiğiniz zatı tebrik ederimki,
O Allah’ın Resulu’dur.
Zaten biz onun vasıflarını kitabımız olan incilde okumuştuk.
O peygamberi Meryem oğlu isada insanlara müjdelemişti.
Allah’a yemin olsunki eğer o benim ülkemde bulunmuş olsaydı
Ayakkabılırını taşır ayakları yıkardım.
Rasulullah’ı sevmek
Varaka bin nevfel gibi
Duyunca hira nur dağındaki geceyi
İhtiyar bir haykırışa döndü kelimeler.
Kuddüs kuddüs bu gördüğün melek
Yüce Allahın musa peygambere gönderdiği
Ruhul kudusdür, Namusu ekberdir.
Sen ise bu ümmetin peygamberisin.
Ah ne olurdu yeni dine halkı çağırdığın günlerde bende genç olsaydım.
Kavmin seni yurdundan çıkaracakları zaman sağ olsaydı.
Eğer, senin davet gününe yetişirsem bütün gücümle sana yardım edicem.
O yetişemedi, davet gününe
Ama yetişenler vardı
Çkeridekten filize daldan meyveye doğru yetişenler vardı.
Ashab vardı.
Habibullahı sevmek
Ashab-ı güzin gibi
Ama hangi birini örneklesin zaman
ehli beyti mi, aşarei mübeşşereyimi,ensarımı, muhacirimi;
Ashab-ı güzin’ e örnek Ammar bin yasir olsun.
Babası ve annesi islamın ilk şehitleri
Ammar bin yasir’e islam’a girdi diye çöl güneşinin altında demirden bir gömlek giydiriliyor.
O kavurucu sıcaktan ilikleri eriyor.
Bir başka işkence,
Ateşle dağlanıyor Ammar,
Küfre zorlanıyor ve Ammar bu azaptan gözünü açınca
Efendimizin yanında buluyor kendini,
İşkencenin her türlüsünü tattık ya Rasulallah diyor.
Önce peygamber duası;
“Allahım; Ammar ailesinden hiç kimseye cehennem azabını tattırma.”
Sonra peygamber müjdesi,
ey Ammar sen bu işkencelerle ölmiyeceksin,
Uzun bir müddet yaşıycaksın,
Senin ölümün azgın bir topluluğun eliyle olucak.
Sevmek Habibullah’ı
Ashab-ı güzin gibi…
DURSUN ALİ ERZİNCANLI - GELSEYDİN
Sevgili!
Ümmü Mektum gibi
Seni görmeden sana sesleniyoruz
Alıp verdiğin nefesi duyar gibi
Sanki açınca gözlerimizi
Seni görecekmişiz gibi
Sana sesleniyoruz.
Senin huzurunda ses yükselmez.
Edeple konuşulur; edeple susulur.
Hele biz ki bu kapının dilencileri,
El açıp beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi ama
Şu araya giren yıllar olmasa
Medine’ne uzak yollar olmasa
İsmin anılınca yürek yanmasa
Kapında beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi.
Bekliyoruz Sultânım!
Rüyada olsa bile
Belki teşrif edersin diye
Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi.
Seni bekliyoruz.
Gelseydin,
Bizim için cennet olurdu gelişin.
Gelseydin,
Saadetli asrından gönderdiğin selâmını,
'Kardeşlerim' deyişini
Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün.
Gelseydin,
Dolaşsaydın sofralarımızı,
Bir tabak fazla görecektin,
Bir bardak, bir kaşık fazla...
Ve sofrada bir yer boş,
Baş köşe! ..
Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye.
Gelseydin,
Dolaşsaydın gecelerimizi,
O 'Kutlu Doğum' gecelerini,
Anneler görecektin.
Yeni doğmuşsun gibi,
Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi,
Mışıl mışıl uyuyasın diye
Seni sabahlara kadar
Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin.
Sevgili!
Gelseydin,
Medine-i Münevvere'den dünyaya yayılan Ashabın gibi,
Eyyüb Sultan gibi,
Kab bin Malik gibi,
Bir fecir vaktinde,
Henüz yirmisinde yirmi beşinde,
Bırakarak yurtlarını ocaklarını,
Hedeflerine ilahi rızayı koyan,
Arkalarına bakmayı ar sayan,
Yiğitler görecektin.
Onlar senin yiğidin,
Elleri, o öpülesi elleri,
Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken,
Senin köyünün hayaliyle ısındılar.
Gelseydin,
Gecenin zifiri karanlığında,
Uykunun en tatlı aralığında,
Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa
Gençler görecektin.
Gözyaşı dökerken günahlarına,
Veysel Karani'den istediğin gibi,
İnsanlığa dua eden gençler görecektin.
Gelseydin,
Asr-ı saadet gibi olmasa da,
Koklanmaya değer güllerimiz vardı.
Yine senin ikliminde yetişen.
Ama sen gelseydin,
Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! !
Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek...
Hz.Vahşi gibi...
Hani sen Hane-i Saadet'ten Mescid-i Nebevi'ye giderken
Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı.
Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı'nınsa
Bakışları yerdeydi.
Edepten göz göze gelmezlerdi.
Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin.
Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü,
Bir de Ömer(R.A.) ...
Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi
Pencerelerde, kapı önlerinde,
Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var.
Gelseydin,
Ve yürüyüp geçseydin önümüzden,
Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize.
Sevgili!
Hakiki aşıkların sana doğru uçarken
Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti.
Dünya güzelliğiyle kollarını açarken
Bize düşen el açıp kapında beklemekti.
Sevgili..
DURSUN ALİ ERZİNCANLI - SEN YOKTUN
Sen yoktun…
Hz Âdem’deydi nurun
Önce cenneti,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin.
Âdem nuruna affedildi
Arafat bu affa şâhittiSen yoktun
Nuh’un gemisindeydi Nurun…
Dalgalar yeryüzünü boğarken
Taprağın bağrındaki su
Gökyüzüyle buluşurken
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple
Tûfan, nurunu selamladı edeple…
Sen yoktun…
Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
“Rabbimiz” dedi,
“Onlara kendi içlerinden
Senin ayetlerini okuyacak
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
Amin dedi on sekiz bin âlem
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak
Amin dedi İsmail.
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında.
Sen yoktun…
Hz.İsa “Ahmed” diye muştuladı seni
Alemlerin efendisi diye sana seslendi.
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine..
Çünkü bu âlemin reisi geliyor…
Bekleyin Ahmed geliyor.
Kainata rahmet geliyor.
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun
Ama sen yoktun…
Sen yoktun Sultânım,
Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun
Başı eğik gezerdi mazlum
Kuteyle göklerden seni sorardı
Varaka seni arardı semada
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
Ağlayarak süslediler ölüme…
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.
Sen yokken,
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek.
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi…
En son çocuk atılırken çukura
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi.
Melekler süslüyordu hirâyı.
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
Efendisine hazırlanıyordu mekke.
Âlem Efendisine hazırlanıyordu
Kainatın gözü Hz. Aminedeydi.
Toprak yalvarıyordu rabbine,
Allahım gönder artık diyordu.
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada
Ve bir gelişin vardı ya rasulAllah,
Bir inişin vardı yer yüzüne…
Önünde cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne…
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.
Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Herşey sus pus olmuştu.
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Muhammed!
Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren rahmana kurbanız
Artık sen vardın
Susuz topraklara rahmet indi seninle
Annenden sonra anne halime sevindi seninle
Yağmura mı ihtiyaç var?
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah.
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah.
Yeterki sen iste,
Sen iste yarasulAllah
Deki ben kimim?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Ente Rasulullah desin.
Sen vardın
Bedir kârdı,
Uhut dardı
Hendek yârdı.
Yiğitlerin vardı.
Ölmek için yarışan yiğitler…
Hele bir enesin vardı senin.
Enes bin malik…
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu.
Onlar da
“Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince
Enes kükremiş:
“ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?
Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti.
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
Hem de ne şehit ey nebi!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu…
Musab Bin Umeyr’in vardı senin.
Uhut’ta sancağını taşıyan.
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki
Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi.
Ebu hureyren vardı…
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı.
Sen anlardın,
Ya Ebâhir gel! Derdin.
Ve sen gittin…
Bir gidişle gittin
Ardında hüznün kaldı.
Hasretin kaldı göklerde.
Bilal ezan okuyamaz oldu
Ne zaman teşebbüs etse
Muhammed rasulullah demeye
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi.
Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
Ama sen bırakmazsın bizi.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz.
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
Ne anam var ne babam…
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden .
Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya RasûlAllah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor.
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Hz Ömer umre için senden izin isteyince,
“Kardeşcik” dedin ona,
Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın?
Bizler Ömer değiliz ama
Bütün dualarımız senin için
Ey Rabbimiz!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
O’na binler salat, binler selam!
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver
O’na vesileyi lutfet.
O’nu refik-i Âlâya yükselt
Bizi de affet
O’nun hatrına affet
Zatının hatrına Affet.
CELALEDDİN ADA - ŞEHİTLER ÖLMEZ
Öyle bir makam ki kolay erilmez,
Hikmeti büyüktür sual edilmez,
İbreti alemdir kokmaz çürümez,
Şehitler ölmez gardaş, Şehitler ölmez sırdaş, Şehitler ölmez
Yumruklar sıkılmış çatılmış kaşlar,
Hakka kenetlenmiş kartal bakışlar,
Bedenler üstüne yığılsa taşlar,
Şehitler Ölmez gardaş, Şehitler ölmez sırdaş, Şehitler Ölmez
Arşa yükseliyor Tekbir sesleri,
Allah Allah diyor Cihad Erleri,
Yoldaştır onlara Peygamberleri,
Şehitler Ölmez gardaş, Şehitler ölmez sırdaş, Şehitler Ölmez
MEVLANA GİBİ
Mesneviden ders aldım
Oldum Mevlana gibi
Uçsuz ummana daldım
Yüzdüm Mevlana gibi
Sağ elimi kaldırdım
Sol elimi daldırdım
Dilim kalbe indirdim
Döndüm Mevlana gibi
Yüceldim döne döne
Umudum hep o güne
Giderken o düğüne
Gülsem Mevlan gibi
Sağ elimi kaldırdım
Sol elimi daldırdım
Dilim kalbe indirdim
Döndüm Mevlana gibi
Hayranı der aşk versin
Şems gibi yoldaş versin
Canlar kemale ersin
Ersem Mevlana gibi
Sağ elimi kaldırdım
Sol elimi daldırdım
Dilim kalbe indirdim
Döndüm Mevlana gibi
ŞEHİT TAHTINDA
Şehit tahtında Rabbe gülümser
Ah binler ce canım olsaydı der
Şehit tahtında Rabbe gülümser
Canım bedeli bir sofradan yer
Ümitsiz olmaz ümitsiz olmaz
Sevdasız olmaz sevdasız olmaz
Dağları oyup zindan etseler
Allah nurunu söndüremezler
Dağları oyup zindan etseler
Davamın önüne geçemezler
Yarasız olmaz Çilesiz olmaz
Şehitsiz olmaz Kurbansız olmaz
Şehit tahtında Rabbe gülümser
Ah binler ce canım olsaydı der
Şehit tahtında Rabbe gülümser
Canım bedeli bir sofradan yer
Karanlık ölür zülümat ölür
Gözler önünde ve Ölüm ölür
Anladım artık Uhud ve Bedir
Ve Ümit sevda Şehadet nedir
Soludum Kanri Mahşer anını
Ümidi Şehidi ve Sevdayı
Şehit tahtında Rabbe gülümser
Ah binler ce canım olsaydı der
Şehit tahtında Rabbe gülümser
Canım bedeli bir sofradan ye
Bilmem nideyim, Allah Allah
Aşkın elinden, hay hay
Kande gideyim, aşkın elinden.
Sallallahu alâ Muhammed
Sallallahu aleyke Ahmed
Meskenim dağlar, Allah Allah
Gözyaşı çağlar, hay hay
Durmaz kan ağlar, aşkın-elinden.
Sallallahu alâ Muhammed
Sallallahu aleyke Ahmed
Varım vereyim, Allah Allah
Kadre ereyim, hay hay
Üryan olayım, aşkın elinden.
Sallallahu alâ Muhammed
Sallallahu aleyke Ahmed.
Yunus'un sözü, Allah Allah
Kül olmuş özü, hay hay
Kan ağlar gözü, aşkın elinden.
Sallallahu alâ Muhammed
Sallallahu aleyke Ahmed.
Seher Vakti Bülbüller
Seher vakti bülbüller
Nede güzel öterler
Açınca tüm çiçekler
Birlikte zikrederler
AmanAllah illallah
Dertlere derman Allah
Gönüle şifa veren
Lailahe illallah
Akşam olur giderler
Boyun büker çiçekler
Kimbilir ne söylerler
Feryat eder bülbüller
Onlar da bütün dertler
Yine de şükrederler
Selat selam söylerler
Beytullaha giderler
Sen Allah’ı seversen
Allah seni sevmez mi
Emrince hizmet etsen
Hakk ecrini vermez mi?
Sen rıza kapısında
Aman Allah’ım dersen
O alemler sultanı
Lebbeyk kulum demez mi?
Aşık Derviş ne söyler
Söyler de kimler dinler
Bu yollar Hakk’a gider
Gidenler rahat eder.
Aman Allah illallah
Dertlere derman Allah
Gönüle şifa veren
Lailahe illallah.
MİRAÇ
Kapatın gözlerinizi
Ve karanlığı seyredin.
İşte böyle bir gece.
Mekke’de bir gece
Yorgunluk havada
Gariplik suda
Simsiyah bir sessizlik
Uyku bile uykuda.
Kâbe’nin hatîm kısmında
Yanı üzre yatan biri var
Yıl hüzün yılı
Ebu Talib yok
Yıl hüzün yılı
Vefakâr eş
Haticetül kübrâ yok.
Kâbe’nin hatîm kısmında
Yanı üzre yatan biri var
Teselli arayan kalp
Hüzünle çarpan kalp
O’nun kalbi.
Ve ayak sesleri
Yıldızlar ışıldıyor.
Bu ayak sesleri göklerden
Yol veriyor yıldızlar.
Semâdan inenler var.
İzin verseydi Allah
Kâinat inerdi yere
Çünkü kâbe’nin hatîm kısmında yatan
Sultân-ı levlâk’tır.
Habîb-i zîşândır o
Nur-u hüda’dır.
Merhamet ufkunun nazlı güneşi
Kainatın biricik çiçeğidir o.
İzin verseydi allah
Âlemler inerdi yere
Oysa emir yalnız cebrail’e
Ve yalnız cebrail iner yere
Kalk ya rasulallah
Semada melekler seni bekler
Taif’te taşlanan yüzüne hasret
Alaya alınan sözüne hasret
Seni bekler melekler.
Yer yüzünde vefa yok mu?
Seni teselli edecek birini mi arıyor kalbin.
Sevdiklerin bir bir uçuyor mu elinden?
Davetini hafife mı aldılar?
Üzülme ve aç gözlerini
Öteler bekliyor seni
Bu gece kainat adını anacak,
Aç gözlerini ki alemler nazarına kanacak.
Burak, senin için uçacak.
Aç gözlerini ya habiballah
Bu gecenin adına isra diyecek allah.
Ey yedi kat sema aç kapılarını,
Ve haber ver hasretle bekleyen peygamberlere
Deki hazreti Adem’e;
Cennetin kapısına adı yazılan
İsminin hatrına af istediğin
Salih oğul geliyor.
Söyle İsa’ya:
Kuytu köşelerde
Havarilerinle Allah’a sığınırken,
Bir adım ötedeymiş gibi kokusunu aldığın
Ve insanlığa gelişini müjdelediğin
Ahmet geliyor.
Yusuf’a, İdris’e, Harun’a söyle
Musa’ya deki:
Vasıflarına hayran olup da
Ümmetinden olmak istediğin
Salih kardeş geliyor.
Müjde ver İbrahim Peygamber’e:
Dua dua yalvarıp
Gelmesini istediğin oğul geliyor
Aç kapılarını ey yedi kat sema
Bu gelen Muhammed Mustafa
Cebrail yol gösterir
Ve yürür sultanlar sultanı
Bu nasıl bir yürüyüştür.
Bu nasıl bir eda?
İnci inci ter mübarek alınlarında
Baştan ayağa edep var
Attığı her adımda.
Sultanım,
Cennetler gösterilirken o gece
Ümmetini hayal ettin mi cennette?
Cehennemin alevleri selamlarken seni,
Gözyaşlarını gördü mü Cebrail?
Ümmetim dedin mi?
Sen unutmazsın bizi bunda kuşku yok
Tahiyyat duası haber verdi bize
Sen bizi hiçbir yerde
Hiçbir zaman unutmadın
İnşallah biz de seni unutanlardan olmayız.
Allah seni unutturmasın bize.
Bir söz sultanının dediği gibi
Eğer günahlarımızdan dolayı girersek cehenneme
Ve Allah biran olsun açarsa ufkumuzu
Talaal bedru aleyna diyeceğiz.
Miraç gecesi
Yürüdü rasulullah
Cebrail önde
Bir gece yürüyüşüyle
Yürüdüler… Yükseldiler.
Yükseldikçe yükseldiler.
Cebrail durdu birden,
Ya rasulallah, benimle buraya kadar.
Efendimiz niçin diye sordu
Burası sidre-i münteha’dır
Bir adım daha atarsam, yanarım, kavrulurum.
Allah rasulu, sordular:
Nasıl gidilir sidre-i münteha’da?
Cibril-i emin cevap verdi:
Aşkla!
Aşkla gidilir ya rasulallah
Aşkla gidilir ya habiballah
Aşkla gidilir ya nebiyyallah
Yürü sultanım yol senindir!
Aşk vadisinde mühür senin.
Söz senindir hal senindir.
Muhabbetin adı sensin.
Varlıkların tadı sensin
Yürü ve selamını ilet
Gözü yaşlı ümmetinin
Sensiz bunca yetimin
İlet selamını
Ahir zamanın ahını
Yüceler yücesine ilet
Sultanım
Sen dönerken miraçtan
İlahi hediyelerle
Bizim için miraç olan
Beş vakit namazla,
Bakara suresinin son iki ayetiyle
Ve şirke düşmeyenin affedilebileceği müjdesiyle
Dönerken sen miraçtan
Biz ahir zamandan
Ebu Bekir edasıyla bakıyoruz sana
“O söylediyse doğrudur”
Rasulullah söylediyse doğrudur.
Ve bir ayetin sıcaklğı sarıyor
Kainatin kalbini:
Her türlü noksanlıktan münezzeh olan allah
Kulunu geceleyin mescid-i haram’dan alıp,
Kendisine bir takım ayetler gösterelim diye
Etrafını mübarek kıldığımız
Mescid-i aksa’ya götürdü.
Çünkü, işiten ve bilen odur.
Şimdi açın gözlerinizi
Ve mîrâc’a hazırlanın
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)